Cinlerden bir kısmına ifrit deniliyor. Ragıb el-İsfehanî, ifritin, pis, çetin anlamına geldiğini söylemiştir. Yazır, bundan hareketle, Şeytan gibi insan hakkında da kullanıldığını, ifrit ve nifrit şeklinde ifade edildiğini kaydeder. İbn-i Kuteybe ise,İfrit, yaratılışı kuvvetli, demektir." (1) Şibli ise, Ebu Amr b. Abdülberr'den naklen;Lisanı iyi bilen kelam alimleri cinleri dereceler halinde zikrederler. Yalın olarak cin dediklerinde Cinni derler. İnsanlarla birlikte oturanını kastettiklerinde âmir, çoğulunda ummar derler.(2) Demek ki ifrit, kötülük ve pislikte son dereceyi bulmuş ve şeytanlıkta ileri gitmiş, tuttuğunu devirir, kuvvetli, becerikli, ele avuca girmez biri, demektir. İnsana da denildiği için ayette cinden diye açıklanmıştır.(3)
Bu konuda Kuran-ı Kerim'de;Cinlerden bir ifrit Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var.dedi. Kitaptan ilmi olan kimse ise,Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getirebilirim dedi. (Süleyman) onu (Melikenin tahtını) yanı başına yerleşivermiş görünceBu dedi şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye, beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbin müstağnidir (şükre ihtiyacı olmayan), çok kerem sahibidir.buyurulmaktadır.
Burada ifritlerin neler yapabileceğine işaret edilmekle beraber, celp ilmini bilen bir alimin de onlardan daha seri olarak bazı işleri yapabileceği anlatılmaktadır. Nitekim tefsirciler bu işi yapan kişinin Hz. Süleyman?ın adamlarından biri olduğuna kanidirler. Ancak bu kişinin kim olduğu hakkında değişik şeyler söylenmiştir. İbn Mesud (r.a) bunun Hızır (a.s) olduğunu söylemiştir.(4). İbn Abbasın meşhur görüşüne göre ise, bu kişi, Hz. Süleymanın vezirlerinden Asaf b. Berhıyadır ki, sadık ve doğru bir kişiliğe sahiptir.(5) Tefsircilerin çoğunluğu bu isim üzerinde birleşmektedir. Aradaki mesafenin ise, iki aylık bir mesafe olduğu kaydedilmektedir.(6) Bu zat, dua edildiği zaman Allah?ın mutlaka kabul edeceği.İsm-i Azam duasını biliyordu. Hz. Süleymanın bir mucizesi olarak veziri böyle bir keramet göstermiştir.
قَالَ الَّذِى عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ اْلكِتَابِ اَنَا اَتِيكَ بِهِ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَ فَلَمَّا رَاَهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ
Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya şeklen getirip hazır etmek mümkündür. Hem vakidir ki; peygamberliğiyle beraber saltanatla müşerref olan Hazret-i Süleyman (a.s), hem masumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzât zahmetsiz muttali olmak ve raiyetinin ahvalini görmek ve dertlerini işitmek; bir mucize suretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir. Demek, Cenab-ı Hakk'a itimat edip Süleyman (a.s)ın lisan-ı ismetiyle istediği gibi, o da lisan-ı istidadıyla Cenab-ı Hak'tan istese ve âdet kanunlarına ve inayetine uygun olarak hareket etse; ona dünya, bir şehir hükmüne geçebilir. Demek taht-ı Belkıs Yemen'de iken, Şam'da aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür. Elbette taht etrafındaki adamların suretleri ile beraber sesleri de işitilmiştir. İşte uzak mesafede, celb-i surete ve sese haşmetli bir surette işaret ediyor .
Kaynaklar:
(1) Yazır, Hak Dini, VI, 142.
(2) Şibli, Cinlerin Esrarı, s. 65.
(3) Yazır, Hak Dini, VI, 143.
(4) Alûsî, Ruhu?l-Meani, X, 203.
(5) Süyuti, ed-Dürrü?l-Mensur, VI, 360.
(6) Yazır, Hak Dini, VI; 144.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder