Bilim'in Yeni keşfettiği,
Doğal Tedavi Yöntemi Olarak . Kullanılan İncir Sütü... İncir Sütünün Faydaları;
- İncir sütü nasırların üzerine her gün sürülürse nasırlar
zamanla kaybolur.
-Siğilleri de sökmek için aynı şekilde kullanılır.
- İncir sütü diş eti yaralarında dişlere sürülür.
- Katarakt başlangıcında incir sütü balla karıştırılır, sürme gibi göze
Çekilirse kataraktı giderir.
- Kulağın etrafına sürülürse, kulak içindeki kurdu öldürür.
- Taze incir, hardal ile lapa haline getirilir kulağa konulursa, kulak
Uğultusunu giderir.
- Dahili böbrek taşı kaldırır.
- Kuduz bir köpek tarafından ısırmalarda veya akrepsokmalarından
Kaynaklanan yaralarda toksik özellik göstermesi sebebiyle kullanılır.
- Arı sokmalarında oluşan siğilleri ortadan kaldırır. Yılan
sokmalarında da etkilidir.
- Omurga üzerinde hafif masaj ile uygulanarak sıtmadaki titreme
giderilir.
- Bal ile karıştırıldığında; nezle başlangıcında gözlerde donukluğu
kaldırır.
- Çemen unu ile karıştırıldığında; gut hastalığı (Romatizmal bir
hastalıktır. Sıklıkla ayak başparmağındaki iltihapla kendini
gösterir).
-Cüzzam yaraları, kaşıntı ve çiller için lapa şekline getirilerek kullanılır.
- Çemen unu ve sirke ile karıştırıldığında tüy dökücü olarak
kullanılır.
- Ezilmiş acı badem ile karıştırıldığında; bir içecek olarak
alındığında müshil Etkisi g österir.
1 Mayıs 2012 Salı
İMAM-I RABBANİ VE MEHDİ'NİN GELİŞ TARİHİ
İmam Rabbani Hz. Mehdi'nin, Peygamberimiz (sav)'in vefatından 1000 (bin) sene geçtikten sonra, “bin ile ikinci bin YIL arasında” geleceğini bildirmektedir:
Ancak beklenen odur ki; aradan bin sene geçtikten sonra bu saklı devlet tecid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin (faziletlerin, mükemmelliklerin) aslı zuhur edip onun zilletini örte.. Ve yüce bağlılığa değer veren Mehdi gelsin. Allah ondan razı olsun. (Mektubat-i Rabbani, 1/569)
Şeriatin teyit hasletleri, milleti tecdidi (yenilemesi) bu ikinci bindedir. Bu davanın doğruluğuna adil şahid: İsa'nın (a.s.) Mehdi'nin (r.a.) bu bin içinde var oluşlarıdır. (Mektubat-ı Rabbani, 1/611)
Resulullah (s.a.v.)’ın ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (s.a.v.)'ın irtihali (vefatı) üzerinden bin sene geçtikten sonra isterse az olsunlar. Onların pek kemalli olmaları şunun içindir ki: Şeriatin takviyesi, pek tamam şekliyle hasıl ola. Aradan bin sene geçtikten sonra, Mehdi'nin gelişi de bunun içindir.
Onun mübarek kudumünü (gelişini), Hatem'ür-resül Resulullah (s.a.v.) müjdelemiştir. İsa (a.s.) dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir. (Mektubat-i Rabbani, 1/440)
Peygamber Efendimiz (sav)'in vefatının ardından bin sene geçtikten sonra ikinci bin yılına girilir. İmam Rabbani Hazretleri’nin yukarıdaki izahlarına göre, Hz. İsa ve Hz. Mehdi, bu bin ile ikinci bin yıl arasında geleceklerdir.
Büyük İslam alimi İmam Suyuti'den yapılan rivayete göre, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, ümmetin ömrünün 1500 seneyi aşmayacağını bildirdiğini haber vermektedir:
Bu ümmetin ömrü bin (1000) seneyi geçecek fakat bin beşyüz (1500) seneyi aşmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 299) (Celaleddin Suyuti'nin "El-Kesfu Fi Mücazeveti Hazin el-Ümmeti El Elfe Ellezi Dellet Aleyh el-Asar"isimli kitabından nakil)
Buradan yola çıkarak İslam’ın hakimiyeti Hicri 1500’e kadar sürecektir diyenler olabilir. Fakat geleceği sadece ALLAH bilir. Bu konularda kesin konuşmak kişiyi hatalara götürebilir.
İmam Rabbani Hazretlerinin bu konuyu açıkladığı diğer bir sözünde de, Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışının yüzyıl başında olacağını belirtmiştir:
Zira onun (Hz. Mehdi'nin) zuhuru, yüz başlarında olacaktır. (Mektubat-ı Rabbani, 3/158-159))
Buradan yola çıkarak Hz. Mehdi'nin gelişi Hicri takvime göre 1500 yılından önceki asırlarda olabileceğini düşünebiliriz. Yani 1400 ya da 1300'lü yıllar olarak düşünebiliriz. 1300-1400 arası 1888-1980 li yıllar arası gibi gözükebilir.. Bazılar bunu 1980 sonrası olarak ta değerlendirebilir. Fakat böyle bir iddiada bulunmak GAFLET'in ta kendisidir. 1980 li yıllar ile 1880 li yılları karşılaştırdığımızda 1880 li yıllar islam dünyasının en karanlık günlerinin başlayacağı gizli hesapların yapıldığı dönem iken 1980 li yıllar ise tüm dünyada islam güneşinin yavaş yavaş aydınlandığı dönemdir.. 1980'lilere gelindiğinde Küfrün beli artık kırılmıştır.
İmam Rabbani Hazretlerinin yüzyılın başı tarifi göreve başladığı tarih mi yoksa dünyaya geldiği tarih mi onu Allah bilir. Belki de dünyaya geldiği tarih olabilir. Bazı kişiler kendi mehdiliklerini ilan edebilmek için göreve başladığı tarih olarak değerlendirebilir..
Peygamberimiz (sav)'in hadisinde bildirildiğine göre, İslam ahlakının hakim olduğu bir yüzyıl geçtikten sonra, yaklaşık bir yüzyıl da zulüm ve imansızlık hakim olacak, ve bunun ardından kıyamet beklenecektir (en doğrusunu Allah bilir):
Resulullah (s.a.v.) buyurdu: Kıyamet, yeryüzünde Allah'a ibadet edilmeyen bir yüz sene geçmedikçe kopmaz. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiiyy-il Ahir Zaman, 92)
Büyük islam alimlerinden Ebu'l Faruk Silistrevi hazretlerinin: "Bu alem eski bir saraya benzer. Nasil ki eski bir saray tamir görünce ömrü uzarsa, din-i mübin-i Islam da ihya edilirse, kiyamet tehir olunur." sözü bize birtakım ipuçları da vermekte. İslam dini ihya edildiği sürece de kıyamet gününün erteleceğini haber vermektedir.
Buradan da anlaşıldığı gibi İslam ümmetine ÖMÜR biçmek bizim haddimiz değildir. Hizmetlere devam ettiğimiz sürece islam sancağı bu cihanda dalgalanacaktır. Hz. Mehdi üzerinden rant kazanmak isteyen çevreler ısrarla bir tarih ortaya koymakta ve rantları için de imam rabbani gibi büyük isimlerin adlarını anarak TAMAMEN KENDİ YORUMLARI ile kehanette bulunmaktadırlar.
Son not ise: Hz. Mehdi matematiksel hesaplarla şifrelerle bulunmaz. İnançla iman ile bulunur. Gerçekten iman edip, Allah yolunda cihad eden, onun kitabı için hizmetten hizmete koşan, kalpleri füyuzatı ilahi ile dolup dolup taşan yüreklere, eğer Allah nasip ederse onu tanımayı nasip eder! Allah istemediği sürece kimse Hz. Mehdi'yi tanıyamaz.
Hz. Mehdi geldiğinde ben mehdiyim demiyecek. O hizmetini yapacak. Ya da o geldiği gün herşey birden güllük gülistanlık olmıyacak. Küfür birden yok olmıyacak. Nasibi olmıyan onun varlığından bile haberdar olmıyacak. Hz. Mehdi Allah rasülünün varisidir.
Ancak beklenen odur ki; aradan bin sene geçtikten sonra bu saklı devlet tecid edile (yenilene). Ona bir üstünlük verilip suyu bulması, arttırıla... Böylece kemalatin (faziletlerin, mükemmelliklerin) aslı zuhur edip onun zilletini örte.. Ve yüce bağlılığa değer veren Mehdi gelsin. Allah ondan razı olsun. (Mektubat-i Rabbani, 1/569)
Şeriatin teyit hasletleri, milleti tecdidi (yenilemesi) bu ikinci bindedir. Bu davanın doğruluğuna adil şahid: İsa'nın (a.s.) Mehdi'nin (r.a.) bu bin içinde var oluşlarıdır. (Mektubat-ı Rabbani, 1/611)
Resulullah (s.a.v.)’ın ümmeti arasından çıkanlar pek kamildirler. Yani Resulullah (s.a.v.)'ın irtihali (vefatı) üzerinden bin sene geçtikten sonra isterse az olsunlar. Onların pek kemalli olmaları şunun içindir ki: Şeriatin takviyesi, pek tamam şekliyle hasıl ola. Aradan bin sene geçtikten sonra, Mehdi'nin gelişi de bunun içindir.
Onun mübarek kudumünü (gelişini), Hatem'ür-resül Resulullah (s.a.v.) müjdelemiştir. İsa (a.s.) dahi aradan bin sene geçtikten sonra nüzul edecektir. (Mektubat-i Rabbani, 1/440)
Peygamber Efendimiz (sav)'in vefatının ardından bin sene geçtikten sonra ikinci bin yılına girilir. İmam Rabbani Hazretleri’nin yukarıdaki izahlarına göre, Hz. İsa ve Hz. Mehdi, bu bin ile ikinci bin yıl arasında geleceklerdir.
Büyük İslam alimi İmam Suyuti'den yapılan rivayete göre, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, ümmetin ömrünün 1500 seneyi aşmayacağını bildirdiğini haber vermektedir:
Bu ümmetin ömrü bin (1000) seneyi geçecek fakat bin beşyüz (1500) seneyi aşmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 299) (Celaleddin Suyuti'nin "El-Kesfu Fi Mücazeveti Hazin el-Ümmeti El Elfe Ellezi Dellet Aleyh el-Asar"isimli kitabından nakil)
Buradan yola çıkarak İslam’ın hakimiyeti Hicri 1500’e kadar sürecektir diyenler olabilir. Fakat geleceği sadece ALLAH bilir. Bu konularda kesin konuşmak kişiyi hatalara götürebilir.
İmam Rabbani Hazretlerinin bu konuyu açıkladığı diğer bir sözünde de, Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışının yüzyıl başında olacağını belirtmiştir:
Zira onun (Hz. Mehdi'nin) zuhuru, yüz başlarında olacaktır. (Mektubat-ı Rabbani, 3/158-159))
Buradan yola çıkarak Hz. Mehdi'nin gelişi Hicri takvime göre 1500 yılından önceki asırlarda olabileceğini düşünebiliriz. Yani 1400 ya da 1300'lü yıllar olarak düşünebiliriz. 1300-1400 arası 1888-1980 li yıllar arası gibi gözükebilir.. Bazılar bunu 1980 sonrası olarak ta değerlendirebilir. Fakat böyle bir iddiada bulunmak GAFLET'in ta kendisidir. 1980 li yıllar ile 1880 li yılları karşılaştırdığımızda 1880 li yıllar islam dünyasının en karanlık günlerinin başlayacağı gizli hesapların yapıldığı dönem iken 1980 li yıllar ise tüm dünyada islam güneşinin yavaş yavaş aydınlandığı dönemdir.. 1980'lilere gelindiğinde Küfrün beli artık kırılmıştır.
İmam Rabbani Hazretlerinin yüzyılın başı tarifi göreve başladığı tarih mi yoksa dünyaya geldiği tarih mi onu Allah bilir. Belki de dünyaya geldiği tarih olabilir. Bazı kişiler kendi mehdiliklerini ilan edebilmek için göreve başladığı tarih olarak değerlendirebilir..
Peygamberimiz (sav)'in hadisinde bildirildiğine göre, İslam ahlakının hakim olduğu bir yüzyıl geçtikten sonra, yaklaşık bir yüzyıl da zulüm ve imansızlık hakim olacak, ve bunun ardından kıyamet beklenecektir (en doğrusunu Allah bilir):
Resulullah (s.a.v.) buyurdu: Kıyamet, yeryüzünde Allah'a ibadet edilmeyen bir yüz sene geçmedikçe kopmaz. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiiyy-il Ahir Zaman, 92)
Büyük islam alimlerinden Ebu'l Faruk Silistrevi hazretlerinin: "Bu alem eski bir saraya benzer. Nasil ki eski bir saray tamir görünce ömrü uzarsa, din-i mübin-i Islam da ihya edilirse, kiyamet tehir olunur." sözü bize birtakım ipuçları da vermekte. İslam dini ihya edildiği sürece de kıyamet gününün erteleceğini haber vermektedir.
Buradan da anlaşıldığı gibi İslam ümmetine ÖMÜR biçmek bizim haddimiz değildir. Hizmetlere devam ettiğimiz sürece islam sancağı bu cihanda dalgalanacaktır. Hz. Mehdi üzerinden rant kazanmak isteyen çevreler ısrarla bir tarih ortaya koymakta ve rantları için de imam rabbani gibi büyük isimlerin adlarını anarak TAMAMEN KENDİ YORUMLARI ile kehanette bulunmaktadırlar.
Son not ise: Hz. Mehdi matematiksel hesaplarla şifrelerle bulunmaz. İnançla iman ile bulunur. Gerçekten iman edip, Allah yolunda cihad eden, onun kitabı için hizmetten hizmete koşan, kalpleri füyuzatı ilahi ile dolup dolup taşan yüreklere, eğer Allah nasip ederse onu tanımayı nasip eder! Allah istemediği sürece kimse Hz. Mehdi'yi tanıyamaz.
Hz. Mehdi geldiğinde ben mehdiyim demiyecek. O hizmetini yapacak. Ya da o geldiği gün herşey birden güllük gülistanlık olmıyacak. Küfür birden yok olmıyacak. Nasibi olmıyan onun varlığından bile haberdar olmıyacak. Hz. Mehdi Allah rasülünün varisidir.
Müminin İç Aleminin İlmi.
Yani tasavvuf, İslâm dininin ihsan kısmıyla ilgili ilimleri ve halleri hedefe aldı. İhsanı bizzat Hz. Rasulullah A.S. Efendimiz tarif buyurmuşlar ve dinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu belirtmişlerdir (Sahih-i Buharî, İman).
Hadis-i şerifin tarif buyurduğu ihsan hali, kalbin ihya edilmesi, gafletten uyanması ve manevi kirlerden arınıp Yüce Allah’ı müşahede edecek bir temizliğe ulaşmasıdır. Güzel kulluğun ve kurtuluşun temeli budur. Bunun yolu da manevi terbiyedir.
İhsan ilmi ve edebi, İslâm tarihinde bir disiplin içinde daha çok tasavvuf mekteplerinde okutuldu. Büyük veliler bu ilimde mütahassıs oldular, zirveye çıktılar. Onu isteyenlere öğrettiler. Herkes nasibi kadar bu ilimden ve ilâhî sevgiden istifade etti. Bu hizmet tarih boyunca böyle yapıldı.
Allah dostlarının işleri ortada, hizmetleri meydandadır. Veli de, fakih de dinin emrettiği ilimleri ihya için uğraşıyor.
Bütün İslâm alimleri bir bütünün parçalarıdır. İslâm aleminde fakihler fıkıh alanında, müfessirler tefsir sahasında, muhaddisler hadis ilimlerinde ve diğer alimler kendi dallarında nasıl büyük hizmetler gördü iseler, sufiler de dinin en önemli ilmi olan ihsan ilmi ve manevi terbiye alanında büyük hizmetler görmüşlerdir. Halen de görüyorlar.
Hadis-i şerifin tarif buyurduğu ihsan hali, kalbin ihya edilmesi, gafletten uyanması ve manevi kirlerden arınıp Yüce Allah’ı müşahede edecek bir temizliğe ulaşmasıdır. Güzel kulluğun ve kurtuluşun temeli budur. Bunun yolu da manevi terbiyedir.
İhsan ilmi ve edebi, İslâm tarihinde bir disiplin içinde daha çok tasavvuf mekteplerinde okutuldu. Büyük veliler bu ilimde mütahassıs oldular, zirveye çıktılar. Onu isteyenlere öğrettiler. Herkes nasibi kadar bu ilimden ve ilâhî sevgiden istifade etti. Bu hizmet tarih boyunca böyle yapıldı.
Allah dostlarının işleri ortada, hizmetleri meydandadır. Veli de, fakih de dinin emrettiği ilimleri ihya için uğraşıyor.
Bütün İslâm alimleri bir bütünün parçalarıdır. İslâm aleminde fakihler fıkıh alanında, müfessirler tefsir sahasında, muhaddisler hadis ilimlerinde ve diğer alimler kendi dallarında nasıl büyük hizmetler gördü iseler, sufiler de dinin en önemli ilmi olan ihsan ilmi ve manevi terbiye alanında büyük hizmetler görmüşlerdir. Halen de görüyorlar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)