18 Şubat 2012 Cumartesi
BABAMA DUA
Baba, anneyle beraber anılır hep. Arapçadaki “ebeveyn” ifadesi baba menşelidir. Türkçemizde ise o iki kudsî varlıktan bahsederken “anne-baba” deriz.
Hangisi daha uygundur bilemem ama bildiğim bir şey varsa o da babanın, insan hayatındaki yerinin anneden daha az olmadığıdır.
Baba, anne kadar hislerini açığa vurmaz. Evlatlarına karşı daha dengeli ve mesafelidir. Ağırlığı vardır babanın; olmalıdır da. Hisleriyle hareket etmez; mantığı, iradesi, aklı ve idaresi duygularının önündedir. Anne gibi tez canlı değildir o. Bu yüzdendir “Babanın duasını alın, bedduasından sakının” uyarısı. Babanın duası da bedduası da iradi, bilinçli ve içi doludur. Anlık tepkilerle, coşkun hislerle beddua çıkmaz babanın ağzından.
Babanın varlığı, evlatlarına hangi yaşta olurlarsa olsunlar güven telkin eder. Babanın varlığı bir garanti gibidir evlat için. Başı sıkıştığında, daraldığında, bunaldığında koşacağı bir sığınaktır. Baba, içten içe sever evladını. Başarısıyla övünür, sıkıntısıyla kederlenir. Gözyaşlarını çok göstermez; hep içine akıtır onları. Bazen tebessümünde bile binbir ızdırabın çizgilerini okursunuz. Kızını gelin edip beline kırmızı kuşağı bağlarken iki damla yaş süzülür bütün direnmelere rağmen. Orada artık baba da tutamaz kendini. Yirmi küsur yıl beslediği, büyüttüğü, eğittiği ciğerparesini başka bir hayata uğurlamaktadır çünkü.
Bunları artık orta yaş sınırına gelmiş, dört çocuk babası olarak mı yazıyorum, babasının beş evladından biri olarak mı, onu bilemiyorum. Ama artık genç değilim ve etrafımdaki arkadaşlarımdan bazıları babalarını kaybetti. Babası vefat eden her arkadaşım, babasına hayattayken hissiyatını ifade edememekten muzdarip. Hemen hepsi “Keşke babama onu ne kadar çok sevdiğimi söyleyebilseydim. Keşke onunu boynuna sarılıp yüzünü doya doya öpebilseydim.” düşüncesindeler. Babaların fıtri olarak evlatlarına karşı mesefeleri, evlatları da ister istemez mesafeli hale getiriyor.
Benim hala hayatta olan mükemmel bir babam var çok şükür. Onun değerini her geçen gün daha iyi anlıyorum. Fakat görüyorum ki babam değil, ben değişiyorum. Yaşım ilerledikçe, onun ne kadar güzel bir insan, ne kadar iyi bir baba olduğunu daha iyi anlıyorum. Bu sözleri yüzüne söylemek isterdim ama arkadaşlarımın yaşadıklarını ben de yaşıyorum. Söyleyemediklerimi yazmak daha kolay geliyor sanki.
Bir evlat, her şeyini borçlu olduğu babasına nasıl teşekkür edebilir? Kendisini büyütürken gösterdiği sevgiye, sabra ve onca çabaya? Bebekken iyileşsin diye hastane hastane dolaştırdığı, asabi bir ergeni anladığı, her şeyi bildiğine inanan üniversite öğrencisini hoş gördüğü için şükranlarını nasıl dile getirebilir? Ona en fazla ihtiyaç duyduğu, işlerini kendisine devretmeyi hayal ettiği bir anda, “Evladım, benim senden dünyalık bir beklentim yok. Ahirette beni mahcup etme yeter!” diyerek hizmete gönderen babasına bir evlat borcunu nasıl ödeyebilir? Baba olmuş bir evlat, kendisine hala babalık yapan bir insana nasıl teşekkür edebilir?
Etrafındaki herkes, evlatları, gelinleri ve torunlarıyla beraberken, tek erkek evladından uzakta “Hakkın hatırına” gurbet hasreti çeken bir babaya ayaklarını öpmekten başka ne yapılabilir? Evladının yanlışlarını söylerken bile kelimeleri özenle seçen, uyarırken bağırmayan, “Ben sana dememiş miydim” gibi sözlerle incitmeyen bir baba.. Hep sevgi dolu, düşünceli, sabırlı, affetmeyi ve bağışlamayı bilen bir bilge..
Ona ve rahmetli anneme ancak dua edebiliyorum. Ellerimi her açtığımda Kur’an’ın öğrettiği edeple “Ya Rabbi, onlar beni terbiye edip bugünlere getirdiler. Sen de onlara dünyada ve ahirette hep rahmetinle muamele et!” diyor ve ilave ediyorum “Ey Rahmeti Sonsuz! Senin rızana muvafık, ne kadar hayrım, hasenatım, hizmetim varsa sen onların sevabını eksiksiz olarak babama ve anneme yaz”. Çünkü o sevapları en çok onlar hak ediyor. Ve şimdilerde duama yeni bir şey ilave ettim: “Allahım, bana kendi çocuklarımın gözünde, babamın benim gözümde olduğu kadar iyi bir baba olmayı nasip et!”(alıntı)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)