23 Temmuz 2012 Pazartesi

HASTALIK ÖLMEZ,PUSUYA YATAR


Geçmişte sağlık açısından büyük dertler çeken insa­noğlunun karşısında artık çok daha zorlu düşmanlar var… Biz  tüm olanakları kullanıp on­ları yenmeye çabaladıkça, onlar da kılık değiştirip bambaşka biçimlerde karşımıza dikiliyorlar. Bilim, var gü­cüyle bu yeni düşmanlara karşı yeni mücadele yöntemleri geliştirmek için çabalarken sokaktaki sıradan insan soruyor: “Deli dana” hastalığı, 21. yüzyılda daha büyük salgınlara yol açacak mı? Yarın, korkunç AIDS vi­rüsünün yerini prionlar mı alacak?”
“Paleopatologi”
Bugün salgın bilimciler bu konuda sessizliklerini koruyorlar. Enfeksiyon hastalıkları uzmanları ise, kesin bir güvence veremiyorlar. Belki de, so­run hakkında yaklaşık bir fikre sahip olan tek bilim dalı “paleopatoloji” ve yüzlerce, binlerce yıl önceden kalma ölülerin bedenlerini inceleyen “paleopatolog” doktorlar… Onların kesin olarak bildikleri tek bir şey var; o da gelecekte AIDS’in yerini başka bir salgın hastalığın alacağı…
“Her salgını bir başka salgın izler”
Paleopatoloji biliminin en önemli araştırma alanlarından biri, fosil ke­mikler… Bu fosil kemikleri çok yakından inceleyen paleopatologlar “her salgını bir başka salgın izler” il­kesinden yola çıkıyorlar. Amaçları ise, bu anlayış çerçevesinde bugünü daha iyi değerlendirmek ve yarın için gerekli önlemleri almak…
Hastalık kesinlikle yeryüzünden silinmiyor
Bu acımasız yarışta, enfeksiyonla­rın, tarihin karanlık çağlarından beri ortalıkta dolaştıkları görülüyor. Ve daima bir kazanan bir de kaybeden oluyor. Ama çağlar boyunca berabe­re kalındığına hiç rastlanmıyor. Sözgelimi, 14. yüzyılda Avrupa’da cüzzamın çökmeye başladığı tarih­lerde birdenbire verem salgını patlak vermişti. Yine aynı şekilde 18. yüz­yıldan bu yana hayli can alan çiçek hastalığı, yerini bir başka virüs hasta­lığına, AIDS’e bıraktı. Bu “birbirini ızlemede” ki inanılmaz düzenlilik araştırmacıları şaşkınlığa sürüklüyor. Fransa’daki Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu’nda paleopatoloji dersleri veren doktor Pierre Thillaud, “Bu sürekliliğin ve dengelerin açık­laması henüz yapılamıyor. Yalnızca bu gerçeği ortaya koymakla yetiniliyor” diyor.
Ne var ki, bu süreklilik ve birbirini izleme noktasında dikkat edilme­si gereken bir konu daha var… Yeni bir enfeksiyonun egemen olması durumunda, “mağlup” olan hastalık kesinlikle yeryüzünden silinmiyor. Külün örttüğü kor parçaları gibi, her zaman bir yerlerde saklı duru­yor ve en uygun zamanda başkal­dırmaya hazır bekliyor. Bu gizli bekleyişin en anlamlı örneği bugün gelişmiş batı ülkelerinde yaşanıyor. Nitekim, son günlerde sefaletin art­tığı bu ülkelerde verem hastalığının güçlü bir biçimde geri döndüğün­den söz ediliyor.

KADERİN VARLIĞINA İLİŞKİN BİLİMSEL BİR ARAŞTIRMA

Hollandalı fizikçi Hooft, semavi dinlerin savunduğu kaderin varlığını bilimsel olarak da ispatladı.

Bir atom parçacığının nerede ve ne hızda hareket edeceğini 43 saniye önceden tespit eden bir model geliştiren Hollandalı fizikçi Hooft, semavi dinlerin savunduğu kaderin varlığını bilimsel olarak da ispatladı. Restoranda yemeğinizi bitirdikten sonra genelde bir garson yanınıza gelir ve “Tatlı veya çay alır mısınız?” diye sorar. Bir süre düşündükten sonra kararınızı verirsiniz. Diyelim ki böyle bir durumda çay içmeyi seçtiniz. Bunu özgür iradenizle mi yaptınız ya da zaten kaderinizde o çayı içeceğiniz yazıyor muydu? İşte bu ve benzeri sorular, modern insanın varoluşundan bu yana gündeme geliyor. Din adamları, siyaset bilimciler ve davranış uzmanları; yüzyıllardır “insanın davranışlarını kader mi yoksa, özgür iradenin mi belirlediğini” tartışıyor. Semavi dinler elbette kader kavramının varlığına işaret edip evrendeki tüm varlıkların kontrolünün Tanrı’ya ait olduğunu vurguluyor. Bilim dünyası ise somut olarak ispatlanamadığı için kadere şüpheyle yaklaşıyor.
Nobel Ödüllü Fizikçi Gerard Hooft
Karşıtlarının Teorisini Çürüttü
Örneğin 1926′da kuantum fizikçisi Werner Heisenberg belirsizlik ilkesini ortaya atarak, “Evrendeki bir atomun yerini ve hareketliliğini aynı anda bilmek imkansızdır” dedi. Bu özetle şu anlama geliyordu; “Eğer aynı anda bir atomun konumu ve hareketleri ölçülemiyorsa, bu atomun gelecekte nerede olacağı ve nasıl hareket edeceği bilinemez.” Yani Heisenberg’e göre atomlardan oluşan kainattaki nesnelerin hareketleri önceden belli değilse, o zaman kader kavramı da bilimsel verilerle açıklanamaz. Ancak Nobel ödüllü Gerard Hooft’un geçtiğimiz günlerde sonuçlandırdığı 10 yıllık araştırma, kader kavramına karşı çıkan bilim adamlarının dayanak gösterdiği teoriyi çürüttü.
Bilim Dünyası Yankılandı
New Scientist dergisine kapak olan araştırma kapsamında Hooft, “Bir parçacığın nerede ve ne hızla hareket ettiğini” aynı anda tespit etme olanağı sağlayan bir model geliştirdi. Hooft, bir atomun 43 saniye sonra nasıl hareket edeceğini önceden bilme kapasitesine ulaştı.
Çikolatayı Yiyeceğiniz Önceden Belli
Araştırma bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı. New Scientist tarafından dünyanın en iyi matematikçileri arasında gösterilen John Conway ile Simon Kochen, araştırmayı “özgür irade” kavramının ölümü olarak yorumladı.
Princeton Üniversitesi’nde görev yapan Conway şöyle konuştu: “Eğer Hooft gibi bir insan atomun konumu ve hareketini aynı anda tespit edebiliyorsa, üstün bir zekaya sahip olan bir varlık evrendeki tüm parçacıkların etkileşimini takip edebilir. Bir başka deyişle özgür irademizle yaptığımız seçimlerin belirsizliğinin ardında belirleyici bir düzen vardır.”Kochen konuyu daha basit terimlerle anlatarak, “Önünüze bir dilim çikolatalı, bir dilim çilekli kek getirildiğini düşünün. Çikolatalı keki yemeye başladığınızda, bunun kendi seçiminiz olduğunu düşünüyorsunuz. Oysa ki çikolatalıyı yiyeceğiniz zaten belliydi. Biz özgür olduğumuz düşünüyoruz. Eğer Hooft’un modeli hatalı değilse özgürlüğümüz sınırlı bir ilüzyondan ibaret olabilir” dedi. Princeton Üniversitesi’nin felsefe uzmanı Hans Halvorson ise “Ne olursa olsun, kader ve özgür iradeyi sadece fizikle açıklamaya kalkmak doğru olmayabilir. Özgür irade konusunda fiziğin de cevap veremeyeceği sorular var” diyerek konunun zamana bırakılması gerektiğine işaret etti.

BEYNİN GİZLİ GÜÇLERİ


http://www.justvisualizeit.net/images/subconscious_mind_control.jpg
BEYNİN GİZLİ GÜÇLERİ / AMARGİ HİLLİER
GİRİŞ / Zihin Gücü Nedir?
Ne düşünüyorsanız, zihniniz o olur. Güç dayanıklılığın bir formudur. Bu kitaptan sonra düşünme yetiniz güçlenmiş olacaktır. Düşünme yetinizi güçlendirmeniz demek temel bir beceriyi başarıyla tamamlamış olmanız demektir; yani bilinçli olmayı. Gerçek benliğinizin, gerçek durumunuzun ve gerçek yaşamınızın tamamen bilincinde olmalısınız.
Etrafınızda zannettiğinizden çok daha fazla şey vardır ve bunun hep farkında olmanız iyi olur. Örnek: Televizyon seyredebilirsiniz ama televizyon anteninizden gelen frekans dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörden gelen müziği duyabilirsiniz ama ses titreşimlerini gözlerinizle göremezsiniz. Fiziksel gözlerinizle bu gibi şeyleri göremezsiniz ama bir parçanız bu görünmez şeylerin bilincindedir. “Bir yanınız bu gibi şeylerin farkındadır” derken göremediğiniz şeylerin var olduğuna inanmak realitenizde vardır. Realiteniz bir şeyin detaylarını kurcalamadan da inanabilir ya da anlayabilir, o şeyleri göremeseniz bile onların var olmaya devam ettiklerini bilirsiniz. Bu gibi görünmeyen şeylerin işleyişini anlayamasanız da size garip bir kavram gibi gelmez. İnanç sisteminizde bunu kabul etmek vardır ve bu içinde yaşadığınız gerçekliğin bir parçası haline gelir. Bir kere realiteniz oldu mu,  genellikle üzerinde bilinçli olarak düşünmezsiniz. Peki, neden birçok insan zihninizin görünmeyen titreşim ve frekansları yaydığını kabul etmekte zorlanır? Elektrik kaynaklarından tüm görünmez elektrik frekanslarına inanıyoruz da neden görünmez insan “sesinin” içimizden geçeceğini anlamakta zorlanıyoruz ya da bunu gözden kaçırıyoruz? Zihninizin etrafınızdaki dünya’yı ve olayları etkileyebilecek yeteneğe sahip olduğu bilgisi halen birçok insana garip görünüyor. Ama gariptir ki cep telefonlarının frekans yayıp çevreyi etkileyeceğine inanırlar.
Bu bilgiler görünmez şeyleri kendi gözünüzle nasıl görebileceğinizi öğretmeyecek. Ama görünmez dünya’yı nasıl ele geçireceğinizi ve nasıl kendi komutanıza alacağınızı gösterecektir. Bunu yapmaya başladığınızda yeni farkındalığınız realiteniz ve genel deneyiminiz olacaktır. Artık “beyninizden gelen frekansların başkalarının beynine ulaştığı” düşüncesi size hiçte uzak gelmeyecek.
TEORİ
BİRİNCİ BÖLÜM / DÜŞÜNCELERİNİZ GÜÇTÜR
Zihin, dünyamızı şekillendiren milyonlarca düşünce ve fikri yaratır, anlar. Bu nedenle zihin, gücün bir formudur. Düşünce gücünüzü geliştirmek tek temel beceriye bağlıdır; BİLİNÇLİ OLMAK. Bu bölüm boyunca, konsantrasyon ve imgeleme güçlerinizi geliştireceksiniz. Bu beceriler zihin gücü kontrolünün temelidir.
Yaşamınızdaki olaylar ve etrafınızdaki deneyimler yaşamınıza sokmayı seçtiğiniz şeylerin sonucudur. Çoğu insan buna inanmak istemiyor çünkü bu, başlarına gelen olumsuz şeyi kendilerinin istemesi anlamına geliyor. Birçok insanın “istediğinizi alırsınız” düşüncesini kabullenmemelerinin sebebi vardır: farkında olmadan hayatlarındaki olayların düşüncelerden kaynaklandığını keşfetmek çok zordur. Örnek: Buzdolabında olmayan 1 elmayı düşünmeyi seçip sonra kalkıp buzdolabına baktığınızda bir elma elde edemezsiniz. Yine de kesinlikle zihniniz istediğiniz şeyi size getirecektir. Ama bunu daha çok olaylar ve çevrenizdeki enerjiler vasıtasıyla yapacaktır. Bir arkadaşınızın elinde bir elma ile çıkıp gelebilir. Ya da bir arkadaşınıza ziyarete gittiğinizde fazladan bir elmalarının olduğunu görebilirsiniz. Hedefleriniz  GERÇEKLEŞECEKTİR. Ama neyi istediğinizi bilmeli ve sabırlı olmalısınız. Dilemek, ummak, arzu etmek ve zihninizin amaçlarını gerçekleştirmesi arasında bir fark vardır: Zihniniz korkunç derecede itaatkardır. Ondan ne isterseniz yerine getirecektir doğru bir şekilde istediğiniz takdirde tabii…!
Zihninizin yüksek boyut seviyelerinde daha etkili olmasının sebebi beyin dalgalarınızın ya da düşünce dalgalarınızın o seviyeyle çok daha eşit ya da uyumlu boyutta olmasındandır. Düşünceler ve yüksek boyutlar el ele giderler. Bu düşünce çok önemli ve bilinmelidir. Etrafınızdaki dünyada uygulanabilir teknikler bulabilirsiniz ama daha yüksek boyutları ya da farkındalığın daha yüksek seviyelerini içeren tekniklerin 3ncü boyut tekniklerinden daha hızlı ve daha güçlü etkisi vardır.
Hayatınızı ve yaşamınızdaki olayları lehinize çevirmek için düşüncelerinizi kullanmanın anahtarlarından biri İÇE BAKIŞINIZI KULLANARAK İÇİNİZDE ARAMAKTIR. Bu imgeleme kavramına girer. Hedefinizin gerçekten olduğunu zihninizde canlandırdığınızda bilinçaltınızı ya da farkında olmayan zihninizi kandırarak etkilemiş olursunuz.  Zihninizin gözü kalıp tahtasına benzer. Her şey orada başlar. Zihninizin gözüyle görmeye devam edin. Aklınızda bir imge tutmak istek ve arzularınızı gerçekleştirmek için gerekli bir adımdır.
Etrafınızdaki her şey önce birinin düşüncesinde başlamıştır. Bir eve bakın, tüm gerçekçiliği ile önünüzde ona dokunabilir koklayabilir hatta ön kapının tadına bile bakabilirsiniz. Evi 3 boyutlu gerçek fiziksel bir nesne olarak algılarsınız. Orada gerçekleşmiştir. O evin yapıldığı anın en başına giderseniz, neticede evin var oluşunun birinin düşüncesine dayandığını görürsünüz. BUNU KAVRAMANIZ ÇOK ÖNEMLİ. Mutlaka birileri evin planının nasıl olması gerektiğini önce zihninde tasarlamıştır. Düşünceler kağıda dökülerek 3 boyutlu dünyanın temel taşları gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki aşama üretim ve inşaat aşamasıdır. Her aşama birinin düşüncesiyle oluşur. Etrafınızdaki her şey böyle oluşmuştur. Sadece hayatınızda yarattığınız şeylere bakın. Düşüncenin somutlaşmasının mistik bir kavram olduğunu düşünüyorsanız o zaman dünya tümüyle mistik bir yerdir. Evren her şeyi kopyalar, detaylandırır, üretir ve sonuç olarak hayaliniz gerçekleşir.
İnsanda telepatik yeteneklerin ortaya çıktığı 3 mod vardır: Bir tanesine İçgüdüsel telepati denir. Birinin eterik bedeninin çarpışması sonucunda ortaya ortaya çıkan telepati türüdür. Telepatik “mesaj” bu eterik özle taşınır ve kişiye en iyi şekilde bedenin güneş sinir ağı (solar pleksus) alanından ulaşır. Bu nokta, bir başka görünmez bedene giden doğrudan bir bağlantıdır. Genelde astral beden olarak adlandırılır. Tanımı ise duygusal ya da hisseden bedendir. Prana, yaşam gücü veren ve her yerde olan enerjidir. Bir çok ismi vardır: Orgone enerjisi, Ki, Yaşam Gücü, Light Spiral ve daha bir sürü.
Dalağınız güneş sinir ağı merkezinin yakınındadır. Prana normalde buraya girer ve buradan yayılır. Sonrasında kişinin bilincine ulaşmaktadır. Telepatik düşünceler diyafram vasıtasıyla ortaya konulur. Günümüzde bu büyük ölçüde yok olmuştur.
Telepatinin bir sonraki modu zihinsel telepatidir. Zihinsel telepati genellikle boğaz bölgesinden ve biraz kalpten, çok az da polar pleksustan doğar. Zihinsel güç  çalışmalarında daha yetenekli hale geldiğinizde doğrudan kişiyi boğazdan vuracaktır. Teknikleri kullanırken düşüncelerin nereden vuracağını bilmek pek işe yaramasa da bu küçük bilgiyi kullanmak isterseniz harika olur. Ama yine de çok gerekli değildir çünkü otomatikman gerçekleşir. Zihin gücü tekniklerinin nasıl işlediğini anladığınızda kendinize daha çok güvenecek, realiteniz artacak en önemlisi bir temel oluşturacak ve böylelikle bu kitabı aşabilme ihtimaliniz artacak.
Çok ileri seviyeye ulaştığınızda telepatik modunuz sezgisel telepatiye dönüşecektir. Bu da alıcı olmanız ve daha yüksektekilerle ve daha yüksek amaçlar için iletişim kurabileceğiniz anlamına gelir. Bu tür zihin işlevi kaşlarınızın arasından fiziksel olmayan iletişimleri alıp boğaz bölgenizden geri vermenize neden olur.
Telepatik yeteneklerinizi engellemenin en güçlü iki yolu aşırı derecede başarılı olma isteği ve başarısızlık korkusudur. İleri derecede zihin gücünüzü kullanırken UMURUMDA DEĞİL tavrını takınmalı ve saplantılı olmamalısınız. Kendinizden % 100 emin ve güvenli tavrınızla teknikleri uygulayın ve sonra dikkatinizi başka bir şeye çevirin. BIRAKIN UÇUP GİTSİN çünkü tekniklerinizin ve becerilerinizin DAİMA işe yaradığını bilirsiniz ve er ya da geç istediğinizi elde edersiniz. Bilgiye sahipseniz başarılı OLACAKSINIZ.
SAKLI FREKANSLAR
Etrafınızda fark ettiğinizden çok daha fazlasının olduğunu anlamanız önemlidir.
Örnek: Televizyonun önüne geçtiğinizde anteninize gelen radyo dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörlerden gelen müzik sesini duyabilir ama ses titreşimlerini göremezsiniz. Ama bilinciniz bu gibi şeylerin farkındadır. Bu etrafınızı saran görünmez  dünya zihin gücü tekniklerini çalışırken sizin gerçekliğiniz olacaktır. Disiplinle, kullanılmayan güçlerin üzerinde egemenlik kurabilir ve sonuçlarına odaklanabilirsiniz.
Bu kitabın amacı tek kelime söylemeden ya da tek bir harekette bulunmadan başkalarını nasıl etkileyebileceğinizi keşfetmenizi sağlamaktır. Başkalarıyla telepati kurarak iletişim kurma gücüne her zaman sahip olduğunuzu bilin.  Unutulmamalıdır ki tüm bunlar ÇALIŞMANIZA bağlıdır.
Bir süre, zihinsel ayartma tekniklerini keşfediyor olacaksınız. Başkalarının kendi düşünceleriymiş gibi size çekilmelerini sağlayacak güçlü düşünceleri onların zihnine nasıl sokacağınızı öğreneceksiniz. Etkili mi?…Güçlü mü? Kesinlikle. Elinizde güçlü bir silah var, güçlerinizi bilgece kullanın.
HER YANIMIZI ÇEVRELEYEN ENERJİ
Yaşam enerjisi düşüncelerimizle şekillenir ve gerçekliğimizi bununla şekillendirir. Yaşamınızdaki olaylar kendi seçimlerinizin sonucudur. Düşüncelerinizle yaşamınızı bilinçli bir şekilde öğrendiğinizde, bunun nasıl olduğunu göreceksiniz. Garajınıza kırmızı bir ferrari’nin park edildiğini hayal edip dışarı bakarsanız arabayı göremezsiniz. Zihniniz daima size istediğiniz şeyi verecektir ama olaylar ve etrafınızdaki gizli enerjiler vasıtasıyla. Hedefleniz gerçekleşir ama sabırlı ve neyi istediğinizi bilmek zorundasınız. Enerji bir sonuç için şekillendirilir. Düşüncelerimizle realiteler yaratırız çünkü düşüncelerimiz saklı enerjiler arasında dolaşır ve düşünceler somut formlara dönüşür. Olumlu düşünme olumlu enerjileri ve çoğu zaman olumlu sonuçları kontrol altına alır. Bu, enerjinin en kolay kullanımıdır. Ama çaba gerektirir, olumlu düşünme gerçek psişik ya da zihinsel kontrol kadar etkili ve yoğun değildir. Dayanılmaz güce sahip olan için saklı enerji dalgalarının kontrolünü ele almanın üstün bir tekniği vardır.
İMGELEME
Düşüncelerinizin yaşamınızı ve çevrenizi ustalıkla idare etmesi için iç görünüzü kullanarak bunun içinizde olduğunu görmelisiniz. Bu kavrama imgelem denir. Ve zihin gücünüzü geliştirme çalışmanızın temelidir. Zihin gözüyle görmeyi öğrenmek zorundasınız. Daha ileride ne imgelerseniz onu hissedebilmeli, dokunabilmeli ve koklayabilmelisiniz. Zihninizde bir hedefinizin gerçekten oluyormuş gibi gördüğünüzde, etkili bir şekilde zihninizi kandırırsınız. Zihin gözünüz zincirleme etki oluşturur. her şeyin başladığı nokta burasıdır. İmgelemeniz işi başlatır ve sonra zihninizin bir parçası olayları etkiler.