Dünyada lezzet duymak ve elem çekmek iki şekildedir:
Birincisi cismin (nefsin), ikincisi ruhun lezzetleri ve acılarıdır. Cisme lezzet veren her şey ruha acı verir. Cismi inciten her şey ruha tatlı gelir. Ruh ile ceset, birbirinin nakizi, aksidir.
Fakat bu dünyada “ruh” cisim derecesine düşmüş, kendini cisme kaptırmıştır. Ruh cisim hâlini almış, ona (nefse) lezzet veren şeylerden lezzet duymağa ve cisme (nefse) acı gelen şeylerden elem duymaya başlamıştır. İşte avam, yani cahil halk böyledir. Tin suresinin, “Sonra onu esfel-i safiline (ruhunu en aşağı dereceye) indirdik.” mealindeki ayeti bu durumu göstermektedir.
Ruh, eğer bu esirlikten bu bağlılıktan kurtulmaz, kendi derecesine yükselmez, kendi vatanına kavuşmaz ise, ona yazıklar olsun!
İşte ruhun hastalıklarından biri acıyı lezzet sanması, lezzeti acı anlamasıdır. Onun bu hâli midesi hasta bir kimseye benzer ki, bu kimse safrası bozuk olduğundan tatlıyı acı sanır. Bu kişi nasıl tedaviye muhtaç ise, ruhu da bu hastalıktan kurtarmak akıl icabıdır. Ruhun tedavi edilerek cismin (nefsin) acılarından lezzet duyması, sevinmesi lâzımdır.
Dünyada eğer dert ve musibetler olmasaydı, dünyanın hiç kıymeti olmazdı. Dünyanın zulmetini, sıkıntısını, acı olaylar gidermektedir. Dertlerin acılıkları, bir hastalığı iyi edecek faydalı ilâcın acılığı gibidir.
O hâlde, hep cisim ve cesedimizin rahatını düşünen ve hep bunun peşinde koşan bizler, çok zor durumda bulunuyoruz. Zâriyât suresinde mealen, “İnsanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” buyruldu.
İbadet kalbin ve ruhun kırıklığı, kendini aşağı bilmesidir. İnsanın yaratılması, kendini hakir bilmesi, aşağı görmesi içindir. Bu dünya, Müslümanların cennetteki nimetlerine göre zindan mesabesindedir. Müslümanların bu zindanda zevk ve safa aramaları akla uygun olmaz. O hâlde, dünyada eziyet sıkıntı çekmeye alışmak lâzımdır. Burada mihnetlere katlanmaktan başka çare yok.
MEKTUBAT-I İMAM-I RABBANİ, 64. MEKTUP (sadeleştirilmiş özet)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder