13 Ağustos 2012 Pazartesi

STRES:HAYATTA KALMA İÇGÜDÜSÜ

Başımıza her ne gelirse gelsin stresten biliyoruz. Stres, herkesten ve her şeyden bağımsız, çağımızın yeni canavarı sanki. Aslında durum hiç de sandığımız gibi değil. İnsan, kanser ya da kalp hastalıkları gibi, uzun yaşamanın hastalıklarına ulaşabilecek kadar kendi hayatta kalma mücadelesini kazandı. Peki, bizi hayatta kalma içgüdüsü stres, neden şimdi bu kadar kötü adam oldu. Dengelerimiz ve yaşam tarzımızın değişmesinden kaynaklanıyor olabilir mi sizce? Yoksa insan farklı boyutlara doğru bir yolculuğa mı başladı?
Daha hızlı koş!
Bu emir cümlesi bile kan basıncınızı değiştirdi. Şimdi bir karaca olduğunuzu düşünün ve peşinizde sizi gözüne kestirmiş bir kaplan olsun. Hayatta kalmak için tüm bedeninizin alarm durumuna geçmesi gerekir ve siren tuşuna basan da stres güdüsüdür.
Stres tepkisi ile, depolanan tüm enerjiniz harekete geçmemizi sağlar. Adrenalin salgılanır, kan basıncı yükselir, algı açılır… yani tüm beden sadece ve sadece hayatta kalmaya odaklanır. Uzun süre düşünüp karar veremeyeceğiniz kadar doğru kararlar verirsiniz. Hedef nettir; hayatta kalmak. Bunun için de stres üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirir.
…Ve artık güvendesinizdir. Kalp ritminiz ve kan basıncınız normal seviyeye döner. Ta ki yeni bir tehdide kadar. Peki, doğadan farklılaşarak oluşturduğumuz kültürel çevrede hangi kaplanları yaratıp, sonra da ondan korktuğumuz için hasta oluyoruz?
Stresin asıl nedeni: Korkular
Farkında olarak ya da olmayarak doğumumuzdan itibaren bir sürü korku sembolü geliştiririz. İşte bu korkular ve bunları nasıl çözeceğimize ilişkin belirsizlik bizi gitgide daha derin bir stresin içine sürükler. Bu noktada, o ana ilişkin olarak üzerimize düşeni yapmanın farkındalığında olmak çok önemlidir. Korku sadece bilememekten kaynaklanır. İnsan bildiğinde korkularından kurtulur. En azından, bilinç seviyesinde sistem bu şekilde işler. Bu sepele, korkuların kaynağını öğrenerek korkularımızdan kurtulmak, bizi gerçek özgür insan haline getirir.
Stres, beynin sorunlarla nasıl baş ettiği ile ilgilidir.
Biraz önce anlattığımız gibi stresin bizi en kestirmeden sonuca ulaştıracağını bilinçli ya da bilinçsizce biliriz. Bunu eğlenmek için tepelerden atlarken, gerilim filmleri izlerken de bir şekilde kullanabiliriz.
Aslında konu “zor” bir durumla karşılaştığımızda bununla nasıl baş ettiğimiz ile ilgilidir. Aklımızı eğitip yetkin bir şekilde kullanarak, stresin olumsuz etkilerini ortadan kaldırabiliriz. Stresle biyolojik ve psikolojik olarak baş etme yöntemlerimizi geliştirdiğimizde başta iş olmak üzere özel hayatımızda da istediklerimize ulaşacağımız kesindir. Önemli olan kendimiz için en geçerli ve işleyen metodu bulabilmek.
Stres ve statü ilişkisi
Strese bağlı hafif şiddetteki hastalıklar yaygın olarak alt ve orta seviyedeki çalışanlarda görülür. Üst seviyedeki yöneticiler de ise daha çok yıpranmaya bağlı hastalıklar görülmektedir. Bunun en önemli nedeni yöneticilerin maruz kaldıkları yoğun baskı ve stresi, stres olmamak için alt çalışanlarına yönlendirmeleridir. Aman! Patronlar bana kızmasın sakın. Aslında fonksiyon itibariyle, üst düzey yöneticiler aslında şirketlerin stres tamponları gibidirler. Ancak işler tahminlerinden fazla sarpa sardığında, altlarındaki bir çalışanın ağzının payını vererek, streslerini bölüştürebilirler. Ancak altlar karar verme mekanizması içinde yer almadıkları için, bu yansıtma üstlerde olduğundan çok daha fazla tahribata neden olur. Zamanla sağlıksız çalışanlarla dolu şirketler, sağlıksız işleri ve krizleri meydana getirir. Bu çemberin bozulması için birilerinin farkında olarak, stresi yönetebilmesi gerekir. Ya da baş edemediğiniz stresi başkasına yansıtın, bu da bir yöntem olabilir mi, ne dersiniz?
Pozitif düşünün
Stresten aklınızı kullanarak korunabilirsiniz. Ancak bu cümleden stres sorunu olan insanların akılsız olduğu yargısı varılmamalıdır. Unutmayın, negatif genellemeler sadece zarar verir.
Kırmızı ışıkta geçen bir kişi size insanların zalim, umarsız, saygısız olduğunu düşündürebilir. Ancak unutmamak gerekir ki bunu yapan sadece bir kişidir. Bu durum aslında çok basit bir enerji dengesidir. Eğer sürekli böyle genellemelerle yaşarsak, kendimize ne kadar içinden çıkılmaz bir dünya yaratırız bir düşünsenize! Herkes kendi yaptığı ve yaşadığından sorumludur. Kendimizi ne tür duygu ve düşüncelerle doldurursak hayatımızda bu duygu ve düşüncelerden oluşur.
Yaşamınızın kontrolünü elinizde tuttuğunuzu hissediyor musunuz?
Hayır. Hissetmek de gerekemez. Ayrıca kim ister ki yaşamı kontrol etmeyi. O zaman, yaşamının pek bir eğlenceli yanı da kalmaz sanırım. Planlar yapmak, projeler geliştirmek, başarılı işlere imza atmak… tüm bunlar için stresi eğlenceli ve motive edici bir araç olarak kullanabiliriz. Stresi kendiniz için eğlenceli bir oyuncağa dönüştürebiliriz. Ancak burada her zaman farkındalık ve kontrol bizde olmalıdır.
Yaşadığımız her anın farkında olarak duygu ve düşüncelerimizi kontrol edebiliriz. Beynimizi bizim için çalışan bir ekibe dönüştürerek, stresin sadece yapıcı etkilerinden faydalanabiliriz. Bunun için sadece ve sadece, yaşadığımız her anın farkında olmamız yeterli olacaktır.

SİZİN AĞRINIZ HANGİSİ ?

Uluslararası Ağrı Araştırmaları Teşkilatı tarafından yapılan tanımlamaya göre, “Ağrı, vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, organik bir nedene bağlı olan veya olmayan, insanın geçmişteki tüm deneyimlerini kapsayan, özel bir duyu.”
Kronikleşen, tahammül edilemez hale gelen ağrılarınız için, “Ne zaman, nereye, nasıl başvuracağım?” diyorsanız,   Bayındır Hastaneleri Nöroloji Bölüm Başkanı Dr. Özcan Ertürk’ün söylediklerine kulak verin:
“Birçok hasta ağrının tedavisi için hangi kliniğe başvuracağını bilemiyor. Ağrının nedenini araştıracak ve tedavi edecek hekimin bulunamaması, hem ağrı nedenin ortaya konmasını hem de tedaviyi geciktiriyor. Bayındır Hastanesi Ağrı Merkezi’nde, ilgili bölümlerin de iş birliğiyle her türlü ağrının tanı ve tedavisini yapıyoruz. En çok başvuru, bel-boyun ve kanser ağrıları nedeniyle oluyor.”
Bel ve boyun ağrıları: Birçok nedene bağlı ortaya çıkabilen bel ve boyun ağrılarının tedavisinde eskiden daha sık başvurulan ameliyatlar, son zamanlarda ancak çok gerekli olduğunda uygulanıyor. Gereksiz yapılan ameliyatların bazen ağrı şikayetlerini daha da artırabileceği biliniyor. Bacakta ve kolda güç kaybı, idrar kaçırma, ayak düşüklüğü gibi durumlar genelde ameliyat gerektiriyor. Bu hastalar haricinde özel ilaç ve cihazlar yardımıyla, ağrıyı oluşturan sinirlerin duyarsızlaştırılması veya ağrıya neden olan fıtığın buharlaştırma gibi tekniklerle geriletilmesi mümkün. Uygun hastalarda fıtık sadece bölgesel uyuşturmayla özel borucuklar ve görüntüleme teknikleri kullanılarak ameliyat kesisi olmadan çıkartılabiliyor.
Baş ağrıları: Migren gibi baş ağrısına neden olan birçok hastalıkta ilaç tedavilerine yanıt alınamadığında ağrıyı ileten sinirin duyarsızlaştırılması gibi yöntemlerle tedavisi yapılıyor.
Kanser ağrıları: Kanser hastalarının yüzde 80’i orta şiddetten ötesine varan ağrılar çekiyor. Kanser hastalarında ağrıyı yok etmek ve ağrısız uyku süresini uzatmak tedavinin önemli basamağını oluşturuyor.  İlaç tedavisine rağmen ağrısı geçmeyen veya ilaçlara bağlı yan etki gelişen hastalarda vücuda yerleştirilecek ufak borucuklar, morfin gibi ilaçların çok düşük dozlarda uygulanmasına olanak sağlıyor. Kanser ağrısında halen en etkin ilaçları, morfin ve benzeri ilaçlar oluşturuyor. Böylece morfinin yüksek dozlarıyla  oluşabilecek yan etkiler yok oluyor.
Diyabetli hastalarda görülen ağrılar: Uzun süre şeker hastalığı olan hastalarda kol ve bacaklarda sinir harabiyetine bağlı yanıcı ağrılar gelişebiliyor. Başlangıçta uzun ve yorucu yol yürümelerde veya yokuş, merdiven çıkışlarda baldırlara gelen ağrı ve yorgunluk, ilerlemiş dönemlerde kısa yürüyüşlerde bile hastayı rahatsız etmeye başlıyor. Damar çaplarının daralması veya tıkanması kan dolaşımını bozacağı için ufak bir enfeksiyon ve yara kapanmayan geniş yaralara, kangrene yol açabilir.
Diyabetik ağrıların tedavisinde uygulanan ‘sempatik bloklar’, ağrıyı ortadan kaldırmada etkin. Aynı zamanda bacaklara giden kan akımının artmasını sağlayan bu tedavi yöntemi, hastalığın bacaklarda oluşturacağı diğer sorunları da azaltıyor.
Nevraljiler (Sinir ağrısı): Keskin, bıçak saplanması, elektrik çarpması şeklinde, çok şiddetli, genellikle kısa süreli ağrılardır. Yüzde görülen Trigeminal Nevralji adı verilen ağrı; yüz yıkama, yüze dokunma, yemek yeme gibi etkenlerle başlıyor. Bu ağrı kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülüyor. Genellikle de 50-70 yaşlarında ortaya çıkıyor. Postherpetik Nevralji denen zona sonrası ortaya çıkan, üç ay kadar devam eden ağrı da bu gruptan. Bu tip ağrılarda ilaç tedavisine yanıt alınamadığında ilgili sinir duyarsızlaştırılabiliyor.
Kompleks bölgesel ağrı sendromları: Kırık, burkulma, incinme gibi durumlar sonrasında kol ve bacaklarda ağrı, hareket kabiliyetinde azalma, şekil değişikliğiyle seyreden, tedavi edilmezse ilerleyici olan bu hastalıkta sinirlerin travma sonrası normal olmayan çalışmaları söz konusu. Sinir yumağına uygulanan özel ilaçlarla tedavisi sağlanabiliyor.
Hayalet ağrı: Ameliyat sonrasında kesilen bölgede oluşan his ve ağrı. Organı kesilen kişi, organ yerindeymiş gibi ağrı hissediyor.
Koksidini: Kuyruk sokumu bölgesindeki şiddetli ağrı. Düşmek, bu kemiğin kırılmasına ya da zedelenmesine neden oluyor. Bu bölgeye gelen tekme ya da doğum yaparken zedelenme de ağrıya yol açabiliyor.
RADYOFREKANS YÖNTEMİ Bu tedavi yönteminde radyofrekans enerjisini ısıya dönüştüren özel bir cihazla ağrıyı ileten sinirler duyarsızlaştırılıyor. Ağrıyı ileten sinire radyolojik görüntüleme eşliğinde, özel iğnelerle ulaşılıyor. İşlem elektriksel uyarılar verilerek ağrılı bölge sinirlerinin hassas bir şekilde tespitine olanak sağlıyor.